Siyonizm bugün Filistin’in ama yarın Kıbrıs’ın sorunu olabilir

Biz farklıyız, Araplara benzemeyiz demeyin. Chabad tarikatının önderliğinde yıllardır Siyonizm, ülkemizde faaliyetler yürütüyor. Türlü hile ve formüllerle binlerce dönüm araziler aldılar, alıyorlar.

Siyonizm bugün Filistin’in ama yarın Kıbrıs’ın sorunu olabilir

Herşeyden evvel kavramları doğru oluşturmak ve kullanmak gerekiyor.

Uluslararası haber dilinde Filistin’de yaşananlar çoğunlukla “Palestine Conflict” yani “Filistin Sorunu” olarak isimlendirildiği için bizler de bu ithal ezberi kabullenip kullanıyoruz. Filistin özelinde, Filistinli Müslümanlardan kaynaklı bir sorunmuş gibi bilincimize işleniyor.

Bizdeki, Kıbrıs’ın kuzeyinin işgal altında olduğu propagandasının yapılıp Güney Kıbrıs’ın ve ortak kurulmuş devletin Helen terörü altındaki işgalinin görmezden gelindiği gibi..

Meselenin hakkaniyetli tanımı şudur. Yahudilerin binlerce yıllık özlemi ve planı.

Bunun da kökleri siyasi değil, doğrudan dini inanışlarıdır. Derinleştirip uzatmamak adına oralara girmiyorum. Dileyenler, Hz. Musa’dan başlayıp Hz. Davud ve Hz. Süleyman’a, Babil ve Roma sürgünlerine, Kudüs ve Filistin’in Müslümanlar tarafından fethinden Osmanlı devrine kadar geniş bir zaviyeden konuyu araştırabilirler.

Bunu yaparken de mutlaka şu üç konuyu atlamamaya özen göstersinler:

Bir, kendi elleriyle yazıp kutsallaştırdıkları Talmud ve Kabbala kitapları.
İki, Evanjelizm.
Üç, Osmanlı’nın çözülme ve dağılma dönemiyle birlikte Birinci Dünya Savaşı’ndaki rolleri.

Özellikle Birinci Dünya savaşıyla başlayan ve sonrasında ortaya çıkan dengelerde, Siyonist Yahudilerin, bankerlerin ve önce İngiltere sonrasında ise ABD gibi destekçileri olan süper güçlerin, kendi menfaatleri doğrultusunda nasıl küresel bir ekosistem inşa ettiklerini rahatlıkla görebiliyoruz.

Filistin Sorunu yerine Siyonizm Sorunu, İsrail Devleti yerine işgal altındaki Filistin Devleti, Vaad Edilmiş Topraklar (Arz-ı Mevud) yerine işgal altındaki Filistin toprakları, Anti Semitizm çarpıtması yerine Anti Siyonist gibi izahlar getirilmeli.

Siyonizm’in yegane hedefinin iki karış Filistin toprağı ile sınırlı olmadığını, Nil ve Fırat arasından da büyük olduğunu anlamalıyız. 1897’de Theodor Herzl’in liderlik ettiği kongrede ve sonraki yıllarda, işgal ve yerleşim planları yapılırken Filistin’e alternatif olarak Kıbrıs’ın da müzakere edildiğini görmeliyiz. Eğer Herzl, Siyonist kongrelerde Yahudi bankerleri ve kongre üyelerini Filistin’in işgalinden önce Kıbrıs’ın işgaline ikna edebilseydi; o dönemlerde Britanya’nın işgali altındaki adamızda yaşanacakları siz düşünün.

Filistin’de de aynısı olmadı mı? İngiltere güya konuyu BM’ye havale edip 1947’deki paylaşım planı ve 48’deki savaşın ardından Filistin toprakları Siyonist iradeye devretmedi mi?

Burada Kıbrıs’ı, topraklarımızı bu işgalden kurtaran tek şey, Siyonistlerin Büyük İsrail Devleti’nin Kudüs’te kurulması gerektiğine olan mutlak inançlarıdır.

Filistin haritasına bakın. Gazze haricinde, Filistinli Müslümanların kendi otoritelerini devam ettirebildikleri ne kadarlık bir alan kaldı? Tek dertleri yurtsuz Yahudilere bir yurt, devletsiz Yahudilere bir devlet kurmak olsaydı 48’de şiddetini arttırmaya başlayan işgal sürecinden bugünlere dek zulüm ve katliamlarla gaspettikleri topraklar yetmeyecek miydi? 7 Ekimden bu yana çocuk, kadın, bebek, yaşlı demeden altı ayda 45.000 insanı katletmesine sebep ellerindeki mevcut işgal bölgelerine sığdıramadığı milyonlarca nüfusu mu?

İşte diğer İslam ülkelerinin durumları. Suriye, Mısır, Ürdün, Libya, Lübnan, Irak, İran ve dahi Türkiye. Türkiye ve İran haricinde, egemenliğini koruyabilen başka bir ülke kaldı mı? Bu ülkelerin topraklarının irili ufaklı ölçüde çalınmasına gidecek Büyük İsrail planında, etrafını savunmasız ve işgale hazır hale getirme çabasını neyle izah edeceğiz? Filistin Sorunu mu diyeceğiz? Bu tehdit ve vahşeti Filistin topraklarına hapsedip hayal dünyalarımızda kendimizi korunaklı kılma yanlışına devam mı edeceğiz?

Siyonizm, Filistin içine ne kadar tehditse Kıbrıs için de o derece tehdittir.

Kıbrıs’ın coğrafi konumu gereği, olası bir Siyonist işgalde kendine olduğu kadar Türkiye’ye de o derece tehdittir. Artık bu cümleyi ezberlemeyen kaldı mı? Türkiye’nin savunması Kıbrıs’tan başlar. Antalya’ya hapsolmuş, Akdeniz’e kapısı kapanmış bir Türkiye’nin sınırlarını koruma imkanı varmı?

O yüzden, Filistin’de yaşananları okurken, izlerken, düşünürken bu ihtimalleri merkezimize koymamız gerekiyor. Filistin ve Gazze direnişini dün solun bugün İslami yapıların davasıymış gibi algılamaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Ortada insani bir dram olduğu kadar, bize yönelen ve yaklaşan bir tehdit de var.

Biz farklıyız, Araplara benzemeyiz demeyin. Chabad tarikatının önderliğinde yıllardır Siyonizm, ülkemizde faaliyetler yürütüyor. Türlü hile ve formüllerle binlerce dönüm araziler aldılar, alıyorlar. Sesi cılız çıkan ve sözleri yeteri kadar önemsenmeyen bir grup haricinde kollektif bir tepki yükseltebildik mi?

Toparlarsam..

Bir, Filistin’de yaşananların Filistin Sorunu olmadığı bir işgal sorunu olduğunu anlamamız gerekiyor.

İki, bu işgalin Filistin topraklarından ibaret olmadığını, kurulmak istenen Büyük İsrail Devleti’nin sınırlarının saydığım ülkelerin egemenliklerini ihlal edecek onlardan toprak koparacak ölçüde büyük olduğunu anlamamız gerekiyor.

Üç, tüm bu tabloda Kıbrıs’ın tam merkezde olduğunu anlayıp toprak alımlarına, Siyonist örgütlerin KKTC’de faaliyetlerine o dikkatle yaklaşmamız gerekiyor. İsrail bizim düşmanımız değil, ticaret yapıyorlar demek ölümcül bir gaflet.

Tahrif edilmiş Tevrat’tan şu alıntıyı bırakarak bitiriyorum:

“Ben dedim; siz ilahlarsınız ve hepiniz yüce Allah’ın oğullarısınız. Kalk ey Allah oğullarım yeryüzüne hükmet, zira milletlerin hepsine sen varis olacaksın.”